Tuesday, January 25, 2011

TİYATRODAKİ KARANLIK


Karanlıkta bir ses gelir birine. İmgele.
Karanlıkta sırtüstü yatan kişiye.

''İlk kez büyük bir olasılıkla ana rahmine düşmüş olduğun odada gördün ışığı. Büyük cumbalı pencere batıya dağlara bakardı. Daha çok batıya. Çünkü cumbalı olduğundan biraz kuzeye biraz da güneye bakıyordu. Zorunlu olarak. Biraz güneye, yine dağlara ve biraz da kuzeye, eteklere ve düzlüğe. Ebe Dr.Hadden midir, Hoddon mudur, işte onun ta kendisiydi. Salkım saçak kır bıyıklar ve ikircikli bir ifade. Hafta sonu tatili olduğundan baban kahvaltıdan hemen sonra yanına bir matarayla en sevdiği yumurtalı sandiviçlerden bir paket alıp dağlarda gezinmek üzere evden ayrılmıştı. Olağandışı bir şey yoktu bunda. Ancak o belirli sabah onu harekete geçiren tek etken yürüyüş değil ve doğa sevgisi değildi. Bunun yanı sıra doğum sancılarından ve doğum olayının genel tatsızlığından uzak durma dürtüsü ayak altından çekilmeye yöneltmişti onu. Öğle vakti aşılan ilk doruğun üstündeki iri bir kayanın kuytusundan denizi izleyerek keyifle yediği sandviçler bundandır. Katırtırnaklarıyla süpürge otları arasında yol alırken, bunun öncesinde ve sonrasında aklından geçenleri tahmin edebilirsin. Gün batımında geri döndüğünde arka kapıda hizmetçiden doğum sancılarının olanca şiddetiyle sürdüğünü öğrendi dehşet içinde. Tam on saat önce, o daha evden çıkmadan başlamış olmalarına karşın. Hemen kendini yirmi metre kadar ötede bulunan ve DeDion Bouton’unu barındıran arabalığa attı. Kapıları ardından kapattı ve sürücü koltuğuna çıktı. Orada karanlıkta ne düşüneceğini bilemeden otururken düşündüklerini tahmin edebilirsin. Sızlayan ayaklarına ve bitkinliğine karşın az kalsın körpe ay ışığında kendini yeniden kırlara vuracaktı ki hizmetçi koşarak geldi ve sonunda herşeyin bittiğini haber verdi. Bitti!''



bugüne kadar,
hep denedin,
hep yenildin.
olsun,
bir daha dene,
bir daha yenil; ama
daha güzel yenil.

/BECKETT'E SAYGILAR./

No comments: